7 Nisan 2011 Perşembe

Aynı acı bin kere yaşanmaz ki!


     Aynı acı bin kere yaşanmaz ki. Her seferinde içimden kopup gidenleri yakalayamazdım. Bir aşk acısı kaç kere hissedilirdi ki? Kaç kere çekip gidenin ardından nemli gözlerle bakılırdı? Her defasında sevildiğini sanıp sonra suya düşen hayallerini bir cankurtaran gibi nasıl kurtarabilirdin? Her seferinde susmak ve sabretmek, nereye kadar sabrını sınatırsın? İçimin acısı kim bastırabilir ki? Sükûnetimin ardından yükselen isyan çığlıklarımı kim durdurabilirdi?

     Canım yanarken her seferinde geçmiş acılarımı unutup tekrar aynı acıyı çekmek işime geliyordu. Çünkü kalbim bulduğu en ufak ışığa doğru gidiyordu. Belki, belki bir umut vardır diye. Bir sonbahar mevsiminde kurumuş bir ağacın solmuş bir yaprağı gibi yere düştüm. Gecenin alacakaranlığı bir sokak lambasının altında usulca yağan yağmurun damlaları gözyaşlarıma eşlik ederken, içimde bir ağrının giderek yoğunlaştığını hissediyordum. Durdum, düşündüm. Ne kadar olmuştu seni tanıyalı? Yıllar oldu sanki. Ne zamandır seviyordum seni? İlk gördüğüm andan beri. Kaç kere aynı acının üstesinden gelmeye çalıştım? Binlerce kez. Bıkmadan, usanmadan.

     Eski defterleri kapatıp yeni hikâyeler için yeni sayfalar açmıştım. Ama hep aynı hikâyeyi yazmıştım.  Her sayfaya aynı aşkın, benzer acıların izlerini bırakmıştım. Hep susmaya alışmıştım. Acı çekmeye, yaralarımın üstünü örtmeye, kalp kırıklarımı toplamaya alışmıştım. Senden sonra bir nehir ağlamaya alışkındım. Hep bu sefer son deyip tekrar filmi başa sarmıştım. Israrla aynı rolü üstlenmiş ve oynamıştım. 

Ta ki, perde sonsuza dek kapanıncaya kadar  ve son perde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder