19 Mayıs 2011 Perşembe

Medya ve Sansür

Medya ve Sansür denildiğinde bu konuya hakim olan ve okulumuza bizimle bu konuyu tartışmaya gelen Prof. Haluk Şahin’inle olan konuşmadan yola çıkarak kendi fikirlerimi paylaşacağım.
          İlk önce tanımlardan başlarsak, sansür’ün halk dilinde bilinen anlamı; bir olaya karşıt çıkma onu protesto ederek yasaklatmaktır. Başka bir deyimle ise insanın düşüncelerini özgür bir şekilde ifade etmesini engellemektir. Aslında sansürün amacı toplumu tehdit eden yada zararına olduğu düşünülen durumlarda yapılan bir eylemdir. Ama bazı durumlarda bunun çokta iyi bir davranış ve eylem biçimi olduğunu söyleyemem. Çünkü herkes düşündüğü söylemeli, herkes fikrini bir şekilde beyan etmelidir ki, insanlar her açıdan her fikre ve konuya hakim olup kendi bakış açılarını ve doğrularını bilmesi sağlanmalıdır.
     Bir fikri sunarken diğer ters açıdan da bakıp duruma her haliyle değerlendirmelidir. Ancak bu bakış açısıyla doğru olanlar ortaya çıkar ve insanoğlu aydınlanabilir. Sansür hayatımız birçok alanında yer edinirse eğer hayata tek bir pencereden bakmak gibi olacağı kanısındayım. Bu durumda toplumun gelişmesi değil de ya olduğu yerde sayması yada gerilemeye doğru gitmesi gibi ihtimalleri olduğunu düşünüyorum. Bu konuya en güncek örnek ise internete gelecek olan filtre konusudur. Bence medya kuruluşlarının bu konuları ön plana çıkarması herkesi aydınlatacaktır. Susmak, sansürü kabullenmektir.

Internet vs Tablet

     Türkiye’nin ilk kadın yazı işleri müdürü; Nurcan Akad. Okulumuza konuk oldu ve hayata geçirdiği bir çalışma hakkında bizlerle konuştu. Bu şahane konunun adı ise tablet gazete adı ise ‘Zete’. Nurcan Akad’ın da deyimiyle; “gazetenin içeriğini i-pad’e taşıdık.” Cümlesinden de yola çıkarak aslında çok yeni bir uygulamayla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.

     Türkiye’de bir ilk, insanların internet üzerinden tek tuşa bile basmadan herhangi anahtar bir kelime girmeden sadece dokunarak ulaşmak istediği yere, edinmek istediği bilgiye gitmesi için tasarlanmış ‘tablet gazete’. Kendi fikrimi sunarsam eğer birçok kişinin tercih edeceği ve günümüzde teknolojinin hızlı ilerlemesinin beraberinde kaçınılmaz bir kolaylık ve rahatlık olabileceği kanısındayım. Çünkü hepimizde biliyoruz ki, ülkemizde gazete okuma oranı oldukça düşük bu yeniliğin Nurcan Akad ve arkadaşları tarafından bizlere sunulmuş olması her ne kadar günlük gazeteleri geride ve solda sıfır bırakacak gibi dursa da, yurdum insanımın tercihinin ‘tablet gazete’den yana olacağını düşünüyorum. Ve bu durumun avantajlarının da fazla olabileceğine inanıyorum. Her habere, bilgiye ve konuya anında ve zahmetsiz bir şekilde ulaşılabilinecek.

     İnternet’in gelecek zaman ki süre zarfında, teknolojinin bir sürü yenilikle karşısına çıkacağı gerçeğini göz ardı etmeden bu yeniliğinde herkes için iyi olacağı düşüncesindeyim.

FORMULA 1 İSTANBUL’LA VEDALAŞIYOR

     Bakanlık  parayı kesti, seneye Formula 1 yok. 290 milyon dolarlık yatırımla İstanbul!a kazandırılan Formula 1 bu sene veda ediyor. İTO başkanı Yalçıntaş, “Bakanlık her sene 13 milyon dolar ödüyordu. Ecclestone bu seneden itibaren 26 milyon dolar istedi. Bakanlık artık ödeme yapmak istemiyor” dedi.

     Her sene düzenlenmesiyle büyük ilgi, merak ve tutkunları için beklenen bir etkinlik olan F1’in İstanbul’a ve Türkiye’ye çok şey kattığını düşünüyorum. Yarışların ülkemizde yapılmış olması, her sene katılımın gelir açısından, kazancın her yönde iyi olmasından dolayı birçok kişi ve kurumun kârlı çıktığı Formula 1’in artık İstanbul’da olmayacak olması büyük ihtimalle meraklısını ve bu işe yatırım yapanları da herkes gibi üzmüştür. Çünkü her ne kadar herkes kendi yatırımlarını ve kazançlarını düşünse de bu yarışın tutkunları için üzücü bir haber.

     İstanbul Park’ın kullanım hakkını elinde bulunduran FİYAŞ ve İTO; Türk Tanıtım Fonu’ndan ödenen 13 milyon doların bu yıldan itibaren Ecclestone tarafından 26 milyon dolara çıkarmak istediğini belirtmişler. Rakamı yüksek bulan Türk Tanıtma Fonu’nun bağlı olduğu Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı bu yüzden yarışların yapılmayacağını açıklamış.

     Formula 1’e yapılan yatırımın beklenmedik bir zamla bundan sonra İstanbul’da olmayacağını söylüyorlar. Rakamlardan ve yüzdelerden bahsedilen bu haberde planlanan her şeyin aslında aynı şekilde devam etmediği ve kârlı olmadığı raddede vazgeçilebileceği gerçeğine rastlıyoruz. Formula 1 ve İstanbul Park artık ayrı dünyalarda olacak gibi görünüyor.

BORSADA SANAYİ DEVRİMİ

   Merkez Bankası’nın karşılıkları arttırmasıyla birlikte banka hisselerinden kaçan yatırımcılar, güvenilir liman olarak sanayi hisselerine geçti.

   ‘Borsa yatırımcısı, Merkez Bankası’nın karşılıkları arttırması ile birlikte maliyetleri artan ve bu yıl ortalama yüzde 20 kâr düşüşü beklenen bankalardan kaçarak sanayi şirketlerinin hisselerine geçti.’ diye yazılan haberde bankacılık endeksinin yüzde oranlarının düşüşü ile sanayideki yükseliş bu düşüşe fark atınca, bankacılıktaki çıkışın yüzdesi de yükseldi. Bu durumda borsada İMKB-50 Endeksi’nde yer alan hisselerin uzun zamandan bu yana performansı yükselince, yatırımcılar sanayi şirketlerini tercih ettiği gözlenmiş. Oranların, yüzdelerin, hisselerin ve tercihlerin yer aldığı haberde birçok sayı ve tarih yer almaktadır.

   Merkez Bankası’nın uyguladığı politikaların, yatırımcıları bankalardan kaçırdığına dikkat çeken yazıda, sanayi sektöründe kâr payı elde eden şirketlerin, kar payını arttırdığı ve cirosunun da bununla beraber ön plana çıktığından söz ediyor. Bankaların maliyet artışlarının yabancı ve yerli yatırımcılarda izlenen stratejinin göz ardı edilmeden tekrar değerlendirmeye alınabileceğini vurguluyorlar.

15 Mayıs 2011 Pazar

TELEVISION AND VIOLENCE

Introduction

Today’s topic is about television and its violent effects. ‘’ Does the television create violence or does it reflect the violence to society? ‘’
Much about this topic and its negative effects have been under debate for decades and it seems to continue in this developing, globalizing new world.

What is violence?

Violence is a word, approach, attitude and behavior which cause psychological and physical problems. There are some kinds of violence such as Physical, Sexual, Emotional, Oral, Economic and Politic.

The violence on television has 4 main factors;
  1. Frequency and time of violence,
  2. Details of violence,
  3. Its presentation to society,
4.    Whether its effects and results are shown or not. The more frequent and longer violent scenes and incidents are on TV, the higher its negative effects are in society.

Television’s negative effects

There is no doubt that the communication device which affects the humanity of 20 th century is television. Its early effects could not determined so it is now in every home in every country. With films, movies and programs it encourages the use of alcohol and smoking and it causes psychological problems, concentration and eye defects. These are the few effects which come to mind at first.
Television has an influence that make up the children’s behaviors and it is the part of the life of children, it eliminated the friendship, family, school and neighbor relations.
Every person in US has been watching television 25-30 hours per week and the majority of them are children, elderly and women. When look at the background of the graduated high school students it is clear that he or she spend more hours watching television than going to school. According to the New Scientist in 2007; By the time the average US child starts elementary school, he or she will have seen 8.000 murders and 100.000 acts of violence on TV. Shortly not only in America but also in our country people consume their times by watching unnecessary television programs.
Researchers followed 329 subjects over 15 years. They found that those who as children were exposed to violent TV programs were much more likely to later be convicted of crime. These researchers said that media violence can affect any child from any family regardless of social class or parenting.
Girls who watched more than an average amount of violence tended to throw things at their husbands. Boys who grew up watching violent TV programs were more likely to be violent with their wives.
According to surveys; on the television channels such as Disneyland, TRT çocuk, there are approximately 20 violent incident in an hour and according to a survey held by about 800 children, it is clear that children who watch these programs more than 2 hours a day tend to become more aggressive at home, school and on their social life. When they reach the age of 19-30 they behave more aggressive in their family relations and they get more frequent traffic fine etc..





How children react?

We can define it in 5 groups.
1.    Children and adolescents begin to copy what they watch and what they learn on television. It includes dialogues, behaviors, words, style of dressing etc.. They tend to behave, talk, dress and live their life like them, like their television heroes.
  1. They tend to see violence as a problem solving method, a way of self-expression.
3.    They begin to become insensitive to violence, aggression, death and pain. So they start to lose their empathy.
  1. They begin to feel anger, hate, revenge more densely.
5.    The more they watch television the more they lose the ability of differentiate the true and false, real and fantastic, probable and impossible, favorable and unfavorable.
                                                                                                                                  
What is the responsibility of media?

In the light of the surveys, media and the families must be in cooperation with each other and it is sure that it will give more important results. Media must warn the audiences before the programs that it includes violent scenes and also it must avoid the scenes of violence and these warns must be considered by parents carefully.

Advises to Parents

-       Do not install the television at the center of the living room.
-       Don’t use television as a baby sitter or sleeping pill.
-       Be sure that you switch off it while you are eating.
-       Be aware of what your child is watching.
-       Do not install television in your child’s room.
-       Limit your child’s watching habits, you decide what he or she must watch.
-       Talk to your child what he or she watched, help them how to see.
-       Select some programs that you can watch together and see it as an entertainment.
-      If you watch a television the whole night be sure that your child will be the same. So decrease your watching habits.

10 Nisan 2011 Pazar

Çerçeve...

     Karşımda duran çerçevede yıllar öncesinden kalma bir aile tablosu var. Anne desem, Anne diye bağırsam, duyarmış da gelirmiş gibi sanki... Baba desem, Baba; büyürken her yanım acıyor şimdilerde ise kalbim acıyor.

     Hani hiç dolmaz sandığım boşluklar var ya; onlar gerçekten dolmazmış. Birisine karşılıksız güveniyorsan, tüm iyi niyetini verdiysen ve tüm benliğinle seviyorsan, kaçarı yok. Tozlar, pembeler uçup gittiği zaman üzüleceksin. 

     Bazen mutsuz olacaksın. Belki hıçkırıklarla ağlayacaksın. Gözyaşlarının damlalarında boğulan hayallerini göreceksin. Kalp kırıklarını ellerine bata bata toplayacaksın. Geçecek elbet, yine ruhun bahara dönecek. Kalbin kendi şarkılarının notalarını deşifre edecek. Ama hiç kimse içindeki boşlukları kapatacak kadar sevmeyecek seni, tekrarı olmayacak bu aşkın. 

     Yolun sonunda, ya sonsuz huzuru bulacaksın yani yeniden doğacaksın. Yada kendi huzurunu kendi ellerinle sen yaratacaksın.

7 Nisan 2011 Perşembe

Aynı acı bin kere yaşanmaz ki!


     Aynı acı bin kere yaşanmaz ki. Her seferinde içimden kopup gidenleri yakalayamazdım. Bir aşk acısı kaç kere hissedilirdi ki? Kaç kere çekip gidenin ardından nemli gözlerle bakılırdı? Her defasında sevildiğini sanıp sonra suya düşen hayallerini bir cankurtaran gibi nasıl kurtarabilirdin? Her seferinde susmak ve sabretmek, nereye kadar sabrını sınatırsın? İçimin acısı kim bastırabilir ki? Sükûnetimin ardından yükselen isyan çığlıklarımı kim durdurabilirdi?

     Canım yanarken her seferinde geçmiş acılarımı unutup tekrar aynı acıyı çekmek işime geliyordu. Çünkü kalbim bulduğu en ufak ışığa doğru gidiyordu. Belki, belki bir umut vardır diye. Bir sonbahar mevsiminde kurumuş bir ağacın solmuş bir yaprağı gibi yere düştüm. Gecenin alacakaranlığı bir sokak lambasının altında usulca yağan yağmurun damlaları gözyaşlarıma eşlik ederken, içimde bir ağrının giderek yoğunlaştığını hissediyordum. Durdum, düşündüm. Ne kadar olmuştu seni tanıyalı? Yıllar oldu sanki. Ne zamandır seviyordum seni? İlk gördüğüm andan beri. Kaç kere aynı acının üstesinden gelmeye çalıştım? Binlerce kez. Bıkmadan, usanmadan.

     Eski defterleri kapatıp yeni hikâyeler için yeni sayfalar açmıştım. Ama hep aynı hikâyeyi yazmıştım.  Her sayfaya aynı aşkın, benzer acıların izlerini bırakmıştım. Hep susmaya alışmıştım. Acı çekmeye, yaralarımın üstünü örtmeye, kalp kırıklarımı toplamaya alışmıştım. Senden sonra bir nehir ağlamaya alışkındım. Hep bu sefer son deyip tekrar filmi başa sarmıştım. Israrla aynı rolü üstlenmiş ve oynamıştım. 

Ta ki, perde sonsuza dek kapanıncaya kadar  ve son perde.